
idea worker - fikir işçisi
BEN MÜNTEHİR MÜHENDİS ADEM *
02.10.2018 22:27Ben müntehir mühendis Adem… Ekim 2014’te aranızdan ayrıldım. Yaşasaydım, şimdi kırk yaşında olacaktım. Çok uzaklarda sanmayın beni. Garip duygularla ve pişmanlıklarla yazıyorum bu satırları. Evet, yaşasaydım kırk yaşında olacaktım. Sabaha doğru size bıraktım bu dünyayı. Canım çok acıdı. Neyse, oralara geleceğim. O sabah başım çatlarcasına uyandım. Evde tık yok… Acı kahvemi yudumlarken, hayatın neden berbat şekilde acı olduğunu düşündüm. Hayat tatlı olsa ne olacak ki?.. Bu hayat acıyı ve tatlıyı eşitlemeyecek mi? Varın, farklı noktalarda olduğunuzu düşünedurun… Ben mühendis Adem… Yaşasaydım, kırk yaşında olacaktım… O sabaha dönmek istiyorum. Fincanın içindeki acı kahve girdaba dönüştü birden. Düştüm ve boğuldum, ama elimi tutmadınız. Hayat acı, belki de kahveden de acı, ama elimden tutan olmadı. Yaşasaydım, kırk yaşında olacaktım. Ama olmadı. Yarım kaldı benim hikayem. Anlayan olur mu, bilemem, ama sizin hikayeniz yarım kalmasın diye bu satırları size yolluyorum ötelerden. Öteler mi? O tartışmaya hiç girmeyeceğim. İntihar videosunda söylediklerimle beni asla yargılamayın. Videonun bitimi ile mücrim ipliği boynuma geçirmem arasında ne kadar vakit var, bilmiyorsunuz. Belki birkaç dakika, ama asla bitmeyen birkaç dakika… Öteleri sormayın da bana. Yorum da yapmayın hakkımda. Ben üzgün ve yalnız bir mühendisim. Yaşasaydım, şimdi kırk yaşımda olacaktım. O sabahı da geçelim ve hatta günü de… Geceye gelelim. Kapkaranlık dünyamı aydınlatamadım işte.
O karanlık gecede neler hissettim ve hangi okyanuslarda boğuldum, ama bilen yok. Sımsıcak evlerinizde huzurla uyurken, dipsiz okyanusların berbat soğuk sularında boğuluyordum. Uyumaya devam edin. Siz bilirsiniz, ama uyandığınızda çok geç olabilir. Uyanmak da nedir sizce? Aslında birkaç soruya yanıt verebilmektir uyanmak. Kimim, neden yaşıyorum, nereye gideceğim sorularını yanıtlayabilmektir uyanmak. Şimdilerde sıklıkla uyuyorum, ama sizi uyandırabilme umudundayım. Ey hayat dolu insanlar, uyanmayacak mısınız? Bu hayat bana ait ve intihar ettim. Pişman mıyım? Bu soruya yanıt vermenin bu saatten sonra bir manası yok, ama dokunabilmek isterdim aydınlık yarınlara. Dokunamadım maalesef… Kapkaranlık gecemi aydınlatamadım işte. Seyrettiğim film, okuduğum kitap ve içtiğim içecekler yardımcı olamadı. Gözüme doğalgaz borusu takıldı. Karanlıktan aydınlığa geçmek çok mu kolaydı yoksa? Keşke telefon çalsaydı ya da bir dost kahve içmeye gelseydi. Keşke gökler yarılsaydı ve Azrail görevini yapmaktan kaçınsaydı. Boğazıma o sefil ipi geçirmeseydim, sabah uyandığımda ve kahvemi yudumladığımda neler hissedecektim, bilen var mı? İntihar videosunu hazırladım, sevdiğim şarkıyı dinledim ve … Aradan kaç dakika geçti ve neler düşündüm, bilemeyeceksiniz, ama ruhuma dokunsaydı ya aydınlık eller! O hain ip, boynuma doladığım o iğrenç ip… O kadar soğuktu ki… Bu ülke için fark eder miydi? Sanmam… Menderes’i ve arkadaşlarını ve de Denizleri asan bir ülke için ne fark edecekti… Mühendis Adem’in de boynuna dolandı o kanlı eller… Alttaki sandalye… Devrilmeseydi ve aranızda olabilseydim şimdi. Yeni gün ve güneş ışıkları belki de kalbime dokunacaktı ve şimdi aranızda olacaktım. Sandalye devrildiğinde, o kadar çaresiz kaldım ki… Doğrultamadım o aşağılık sandalyeyi. Gücüm yetmedi işte! Boynum o kadar acıdı ki ve nefesim öyle derinden kesildi ki… Evime koşmuş videoyu gören dostlar… Sahi, aranızdan ayrılana kadar beni neden anlayamadınız? Yıl 2018 ve dört yıldır boynum ağrıyor. Annem ve kız kardeşim de gelmiş duyar duymaz. Ağlamışlar. Çocukken düştüğümde ve bir yerlerim kanadığında, ağlardım anne. Boynum çok acıyor. Bu acı geçer mi anne? Ben müntehir mühendis Adem ve dört yıldır boynum çok ağrıyor.
Çok yakışıklıydım. Bu sıralar aynaya bakamıyorum, zira beni bıraktı o yakışıklı bakışlar. İstanbul’un kışında soğuk içime işlerdi, şimdi kışlar yer mi değiştirdim, bilmiyorum. Aynada bile göremiyorum kendimi. Daimî evimden birkaç ay boyunca ayrılamadım. Korktum ya da çekindim. Bilemiyorum ya da bilmek istemiyorum. Bir gece vakti çıktım o karanlık evimden. Evim de karanlık, dışarısı da… Dolaştım yollarında İstanbul’un. Sokaklarda gayesiz insanlar, sarhoşlar, travestiler, hayat kadınları ve benim gibi ölüler… Kimi evlerin ışığı yanıyordu. Merak ettim ve girdim evlere. Göremediler beni. Hayattayken, beni göremeyenlere ne demeli! Mutlu olanlar ya da zamanı bir amaç doğrultusunda harcayanlar ne yazık ki azınlıktaydı. Ey hayatta olanlar, zamanınız o kadar az ki… Ama kime ve neden bunları yazıyorum ki… Burnu sürtülmeden, insan kavrayamaz çoğu şeyi… Burun derken… Burnum beni bıraktığında, ne kadar çok korktum!.. Mis gibi içecekleri ve yiyecekleri kokladığım zamanlar… Deniz kokusunu hoyratça içime doldurduğum anlar… Sahi, deniz hala öyle güzel kokuyor mu? Evlere geri dönelim… Bazı evlerde ise ışıklar yanmıyordu. Bazı insanlar karanlığa gömülmüştü. Mahzun yüreklerinde umut kırıntısı ve evlerinin içi zifiri karanlık… Kimi açmış en hüzünlü şarkıyı ve aklında ölüm ya da intihar… Sakın! Dört yıldır boynum öyle acıyor ki… Burnum beni bıraktığında öyle canım yandı ki…
Ben müntehir mühendis Adem… Dört yıl önce aranızdan ayrılmaya karar verdim. Bu satırları size yolluyorum, çünkü sahip çıkmıyorsunuz hayatınıza ve solgun hayatlara. Bencillik, kıskançlık, umutsuzluk, kin ve hırs arasında kaybetmişsiniz insanlığınızı. Lezzetleri hiç eden ölümü ibretle hatırlasanız… Yokluğa boğulan zavallıların ellerinden tutsanız… Hayatınıza amaçlar katsanız… Var olmanın ve yaşamanın çok güzel hediyeler olduğunun farkına varsanız… Ben müntehir mühendis Adem… Dört yıldır boynum çok acıyor…
(*: Gerçek bir intihardan esinlendim. Ailesini üzmemek için Adem adını kullanıyorum. Çok üzücü, ama maalesef giden gelmiyor.)
—————