
idea worker - fikir işçisi
ÇOCUKLUK HATIRALARINDAN KESİTLER
02.01.2012 15:1480'lerin çocuğuyum. Klişe bir laf, ama gerçekten de 80'li yıllar bugünlerden çok farklıydı. Yozlaşma ve kokuşma bugünlerde zirvede... Neyse efendim, karabiber tohumlarının tavalarda kavrulduğu, kahve çekirdeklerinin el değirmenlerinde çekildiği, kurmalı çalar saatlerin insanları uyandırdığı, siyah beyaz TV ekranlarında tek kanalın (TRT) takip edildiği o güzel yıllar... Toplum daha fakirdi ve bolluk yoktu, ama her şey daha saf, daha anlamlı ve güzeldi.
Çocukluğuma dair ilk hatırladığım olay: Kardeşlerimle beraber büyük teyzemlerin mutfağındayız, yer sofrası ve tepside balık... Henüz iki yaşındaymışım. Nasıl mı biliyorum? Babamın annesi Lütfiye Nenem rahmetli olmuş, o zamanlar İskenderun'da yaşayan halamların evinde ruhunu teslim etmiş ve cenazesini almaya Kahramanmaraş'tan bir dolmuş dolusu insan gitmiş. Rahmetliyi hatırlayamıyorum, ama teyzemgilde balık yendiğini hatırlıyorum sadece.
İlk saatim... Bugünün şımarık çocuklarının takmaya utanacağı, ama bana heyecan yaşatan ilk saatim... Siyah plastik kordonlu, kendisi de plastik, saati göstermekten başka işe yaramayan ve yandaki küçük düğmesine bastığımda sarı ekran ışığı yanan ilk saatim... Tahminen 7-8 yaşlarındaydım ilk saatim alındığında. Yağmurlu bir Cumartesi günüydü, annemin rahmetli teyzesi ve eşi oturmaya gelmişlerdi... Babam dışarıdan geldi ve cebinden saatimi çıkarıverdi... Aman Allah'ım, ne büyük bir sürprizdi!.. Nasıl bir heyecanla saatimi koluma takmıştım ve teşekkür ettikten sonra odama gitmiştim. Hava soğuk mu soğuk, pencerelere rahmet damlaları çarpıyor ve soğuk odamda mutlu ben... Pencerenin tülünü açtım, sevinçle dışarıya ve koluma baktım. O buz gibi odada yaşadığım sevinci bir ben bilirim, bir de Allah...
Her çocuğun korkuları olmuştur. Ben de bir süre KIYAMET korkusuyla yaşamıştım. Rahmetli dedemler kaplıcaya gitmişlerdi. Geldiler ve anneannem anlatmaya başladı: Bir bebek varmış ve kirli bezinden Arapça bir yazı çıkmış ve yakın bir zamanda kıyametin kopacağı yazıyormuş... Küçücük bir çocuğum, okula bile başlamamışım... Duyan sen misin, başladım ağlamaya ve kıyamet korkusu küçücük yüreğimi yakmaya başladı. Bisikletim tamir edilir, ama binmek istemem. Neden mi? "Kıyamet kopacak!" diye zır zır ağlarım da ondan. Babam oyuncaklar alır, ama istemem. Neden mi? Elbette kıyamet korkusundan...
İnsan her yaşta yalan söyleyebiliyor... Okula bile gitmiyordum... Evin damına çıktım ve çatı kenarında bir kuş yuvası gördüm. Zalimlik ya, küçücük yumurtaları yere düşürüp kırdım ve yuvayı bozdum. Bu kadarla kalsa iyi, rahmetli babama rahmetli kuzenimi şikayet ettim. Aynen şunları söylediğimi hatırlıyorum: "Baba, Fatih bugun damdaki kuş yuvasını bozdu ve yumurtaları kırdı...". Aman Allah'ım, küçücük bir çocukken bu yalanları söyleyen ben miydim? Bir tane daha yazayım mı?.. Üç tekerlekli bisiklete binen küçücük bir çocuktum. Belki 4, belki de 5 yaşında... Bahçede üç tekerlekli bisikletimi sürüyorum ve yerde bir parça yufka ekmek gördüm. Bisikleti yufka ekmeğin üstünden sürdüm ve iyica ufalandı yufka ekmek parçası... Yine kuzenimi babama şikayet etmiş ve "Fatih, bisikletle ekmeğin üstünden geçti!" demiştim. Rahmetli kuzen Fatih, senden dileyemesen bile en azından ruhundan özür diliyorum...
Benim heyecan dolu Cumartesi günlerim vardı. Evet, hafta boyunca heyecanla beklediğim Cumartesi günlerim vardı. Cumartesi günleri sabah kahvaltıdan sonra babamla dışarı çıkardık. Tanıdıkların iş yerlerine gitmeler, Yaşar Pastanesi'nde (MADO'nun sahibi olan pastane) dondurma ve tatlı yemeler, kitapçıdan alınan birkaç kitap, belki de saatçiden alınan tek oyunlu atari ve maddi durum rahatsa, alınan bir pantol veya diktirilen bir gömlek... Gömleklerimi Sinek Mustafa Amca dikerdi. Sağ olsunlar, bana da Sinek Mustafa diyen bazı arkadaşlar ve akrabalar beni bayağı sinirlendirirdi! Sinek Mustafa Amca, küçük terzi dükkanın duruyor mu ve sen hayatta mısın? Sinek Mustafa'nın yerini de tarif edeyim. Hani Kahramanmaraş Meydan'da bir çeşme vardır. İşte o çeşmenin arka yan tarafından çıkılan küçük bir yokuş vardır. İşte oradaydı Sinek Mustafa Amca'nın küçük terzisi... Benim Cumartesi günlerim vardı, ama şimdi sisli hatıraların arasına karıştılar...
Bugünün şanslı erkek çocukları bilemez, ama bizim "SÜNNETÇİ" korkumuz vardı. Okula başlamamış küçük bir çocuktum sünnet olduğumda. Yaz aylarından biri, ama hangisi?.. Babamın arkadaşı Erdoğan Amca tarafından sünnet edilmeme karar verilmişti. İş çıkışında babam Erdoğan Amcayla birlikte gelecek ve sünnetim gerçekleşecekti. İkindi vaktine kadar çocuksu saflığımı ve sevincimi korumuştum, ama vakit yaklaştıkça kafamda kaçış ve saklanma planları belirmeye başlamıştı. Evet, ön bahçedeki zeytin ağacına tırmanacaktım ve hiç kimse beni yakalayamayacaktı! Evdeki hazırlıklardan bahsedeyim biraz... Dedemler, halalar, teyzeler... Hayatta olan bütün yakın akraba bize dolmuştu. Dedemgilden uzun masa alınıp üzerine bembeyaz örtü serilmişti. Evde pişen türlü türlü yemeklerden bahsetmeme gerek var mı? Neyse, zeytin ağacına tırmanma planımı gerçekleştirememiştim! Bir baktım, babam ve Erdoğan Amca eve damlayıverdi. Aman efendim, hemen ön balkona kaçtım ve balkonun demirlerine bütün gücümle sarıldım. Önce ikna çabaları ve sonra zoraki balkon demirinden koparılışım. Çığlık çığlığa ağlamaya başladığımı hatırlıyorum rahmetli babamın kucağında. Kurbanlık koyun gibiydim yani! Beni masanın üzerine yatırdılar. Bütün akraba masanın çevresini sarmış bana bakıyordu. O ne, Erdoğan Amca sünnet çantasından kocaman bir şırınga çıkardı. Evet, kocaman bir şırınga... Şırınganın içine sarı bir sıvı doldurduğunu hatırlıyorum. İğne anı mı? Aman Allah'ım, o iğnenin verdiği acı ve yanma hissi şimdi bile aklımda. Nasıl bağırıyordum, hem de nasıl... Bayanların ağladığını ve mutfağa gittiğini hatırlıyorum. İğne faslı bitti ve Erdoğan Amca beni kandırdı. Nasıl mı? Kocaman bir nazar boncuğu çıkardı çantasından ve nazar boncuğunu sargının içine koyduğunu söylemişti. Ah be Erdoğan Amca, nasıl da kandırmışsın beni.... Sünnet olma faslını burada bırakalım ve ilerisine bakalım. Etekli geçen günlerim:) Evet, yaz sıcağı pişik yapmasın diye ablamın eteğinin giydirldiği günler... Erdoğan Amca akşama doğru pansumana geliyor ve ben de her seferinde "Nazar boncuğu hani?" diye soruyorum. Pansumanlar bitti ve nazar boncuğunun yalan olduğu ortaya çıktı. Azizim, küçücük bir çocuğu kandırmaya gerek var mı?..
Yazmak veya yazmamak... Yazsam ne olacak, hatıralarım tarihin sayfalarına gömülse dünya mı ağlayacak?.. Elbette hayır ve elbette biliyorum ki küçücük bir ayrıntıyım şu alemde, ama insanın ruhu sonsuzluk peşinde... İşte orada duran Mustafa'yı, çocuk Mustafa'yı unutmak ve unutturmak istemiyorum ve yazmaya çalışıyorum. Keşke her insan bol bol yazsa ve hatıralar geçmişin bilinmez bir noktasında unutulup kalmasa... Acizane fikrim, herkes yazmalı ve geçmişi gülerek ve ders alarak hatırlamalı.
İstanbul'da veya Anadolu'nun değişik yerlerinde, eğer görürsem, eski mezarlıkları ziyaret etmeyi seviyorum. Osmanlıca, en azından şimdilik, bilmiyorum, ama o eski mezar taşlarında binlerce anlam olduğunu düşünüyorum. Keşke her eski mezar taşı bir hatıra defteri olabilse ve yüzlerce yıl önce aramızdan ayrılan o insanların hayatlarına dokunabilsek...
Benim üç tekerlekli bisikletim vardı. Eski mi eski, köhne mi köhne... Defalarca tamire gider, sonra tekrar kırılır ve aynı devran... En büyük kardeşimden bana intikal eden üç tekerlekli bisikletim... Evin içinde, odalar arasında sürdüğüm ve sürerken kendimi kahraman gibi hissettiğim üç tekerlekli bisikletim... Ne oldu, kime verildi veya kırılınca atıldı mı, hatırlayamıyorum.
İki tekerlekli bisiklet hayalim çocukluğumda gerçekleşemedi. O yıllarda BMX bisikletler modaydı. Modaydı, ama oldukça pahalı bir bisikletti. Vitessiz, ama sağlam... Bir Bemeks (öyle derdik) bisikletim olmasını o kadar çok isterdim ki... Babamı ve annemi zar zor ikna etmiştim bisiklet almak için ve bir Cumartesi günü babamla bisiklet bakmaya gitmiştik. Ama fiyatlar o kadar yüksekti ki... Vicdanlı bir çocuktum, oldukça vicdanlı... Devam eden kooperatif borcu, ben dahil okuyan üç çocuk... Evet, çocuk aklımla düşündüm ve o paraya kıyamadım... Rahmetli kuzen Fatih'e bisiklet hediye edilmişti. Bemeks kalitesinde değildi ve sık sık iç lastikleri patlardı. Arka bahçede bisiklet tamir ede ede usta olmuştuk! Rahmetli kuzen bisikletine binmeme izin verirdi, ama mahalleden arkadaşlar topluca bisiklete bindikleri zaman bana hüzün çökerdi. Bilmem, hangi sokaklarda ve mahallelerde bisiklet sürmeye giderlerdi ve içim buruk bir şekilde, dönmelerini beklerdim... Liseye gidiyordum ve ulusal bir gazetenin bisiklet kampanyası olmuştu. Evet, iki tekerlekli ilk bisikletime liseye giderken kavuşabilmiştim.
—————