idea worker - fikir işçisi
İÇ DENETİMİN ZİHİNSEL DÖNÜŞÜMÜ HAKKINDA
01.02.2016 12:24İnsan hayatı için çok uzun sayılabilecek bir süre kaç yıldır desem, verilebilecek yanıtlar üç aşağı beş yukarı bellidir. İşte, ben de uzun süredir mesleğin içindeyim. İç denetçi unvanımın yanına yazar, eğitmen ve öğretim görevlisi unvanlarını katarak mesleğe devam etmek istiyorum. Bu istek için en büyük şart şu: Farklı olmam ve rutinden kaçmam gerekli. Zira iş dünyası çok hızlı değişmekte ve gelişmekte. Klasik iç denetim düşüncelerine bu dinamik dünyada yer yok ve bunun tartışmasız kabul edilmesi zorunlu.
İş hayatıma başladığımdan beri beni şaşırtan meslektaşlarla karşılaştım ve karşılaşmaya devam ediyorum. Şaşırmamın sebebi şu: "Eli Sopalı Müfettiş" kavramı çağdaş iş dünyasında toprağa gömülmüşken, bazı meslektaşlar ısrarla bu kavrama sarılıyorlar. Çağdaş literatürde "denetlenen" ifadesinin kullanılması bile hoş karşılanmazken, bu meslekdaşlar ketum, korkutucu ve gizemli denetçi olmaktan müthiş mutlu oluyorlar. Maalesef çağdaş eğilimlerden bihaber meslektaşlar mevcut. Neler mi yapıyorlar: İnanılmaz sertler ve müşterileri (onların deyimiyle "denetlenenleri") her an fırçalamaya istekliler. Yapısal sorunlara çözüm bulmak gibi dertleri yok. Çok sayıda bulgu yazmak ve raporun sayfa sayısını arttırmak en önemli hedefleri. Abartmıyorum, denetim rapor sayfası üzerinden birbiriyle yarışan ve bu yarışta oldukça hırslı olan insanlar tanıdım. Evet, rapor sayfası arttıkça bundan mutlu olan insanlar tanıdım. Şüpheci olmayı abartıyorlar. Evet, mesleki şüphecilik çok önemli, fakat herkesi hırsız ve sahtekar olarak görmek de ruhsal bir sorun. İletişimden kaçınmak meziyet olarak görünüyor. Evet, müşterilerle makul ölçülerde sınırı korumak mesleki bir zorunluluk, ama bazı meslekdaşlar asgari iletişime bile taraf değiller. Şimdi şu tür itirazlar gelecek: "Müşterilerden bize karşı olumsuz yargılar yok mu?". Evet, var. Basit bir selamı bile sizden esirgeyen çalışanlar var. Ama çok büyük sorun değil bu. Bariz bir hakaret veya ima yoksa, size mesafe koyana siz de mesafe koyarsınız. Hiç unutmam, çalıştığım şirketlerden birinde şube müdürlerinden birisi beni haksız (nesnel olursam, benim haklılık payım %51 ve şube müdürünün haklılık payı %49 derim.) yere birim amirlerime şikayet etmişti. Bu şikayetten sonra da o şubenin denetim faaliyetlerinde bulundum, ama hiçbir şekilde tartışmaya ya da polemiğe girmedim. Şube müdürü bana ne kadar insancıl davrandıysa, ben de ona o kadar insancıl davrandım. Velhasıl, bizim işimiz insanlarla uğraşmak değil.
Çağdaş dünyada "Değer, müşterinin gözünde tanımlanır." öğretisi herkesin dilinde. Peki müşterilerimiz bize nasıl değer verecek? Temel olarak şunları sıralayabiliriz:
1- İnsanlarla değil, yapısal sorunlarla uğraşmalıyız.
2- Çok bulgu yazmak hedefimiz olmamalı. Bulguların kök nedenleri üzerinde yoğunlaşmalıyız. Çarşaf çarşaf iç denetim raporu yazmak da geçmişte kaldı. Elbette, haklı ve makul bulgularımız yüzlerce adet olabilir. Ama iç denetim raporlarının ilk sayfalarında çok iyi özet sunmak zorundayız. Ve sunduğumuz özette muhakkak grafikler ve şekiller kullanmalıyız.
3- İletişim tekniklerini çok iyi öğrenmeliyiz. Müşterilerimizle makul, mantıklı ve tutarlı iletişim kurmaktan kaçınmamalıyız. Yeterli iletişim kurmak bir zillet değildir ve denetim personelinin saygınlığını kaybettirmez.
4- İç denetimin "soruşturma" ile aynı manaya gelmediğini çok iyi özümsemeliyiz. Soruşturma teknikleri muhakkak farklı ve daha suçlayıcı, karmaşık ve sert teknikler/davranışlar gerektirebilir. Ama iç denetim ve soruşturma farklı kavramlardır. Ki mesleki standartlarda belirtilen bir husustur. Bu bağlamda iç denetim ve soruşturma birimlerinin muhakkak organizasyonel ayrıma tabi tutulması gerektiğini savunmaktayım. İç denetim yapısal sorunlara eğilmesi gereken bir disiplinken, soruşturma ise tespit odaklı bir disiplindir kısacası.
5- İç denetim yöneticilerine de büyük sorumluluklar düşmekte. İç denetçilerin kafalarını dosyaların arasına gömmelerini engellemek onların elinde zira. Planlama konusunun alt başlığı olarak değerlendirilebilir, ama burada değinmem gerekmekte. Örnekle daha açık hale getireyim bu maddeyi. Bir birimin, şubenin ya da acentenin denetimine gittiğimizi düşünelim. Süremiz iki hafta olsun. Bu süre öyle bir planlanmalı ki, iç denetçi sadece masa başında oturup, dosyalar arasında kaybolmasın. Mesela 6 gün inceleme için, 3 gün müşterilerle bulgularda değinilen yapısal sorunları istişare etmek ve çözüm üretmek için ve 1 gün ise eğitim/danışmanlık faaliyetleri için kullanılabilir. Fakat uygulamada tam tersi olabiliyor: İç denetçiler masa başından kalkamıyabiliyorlar. Zira örneklem kümesi çok geniş. Sonuç: Zayıf iletişim, mutsuz müşteri ve git gide artan ve tekrarlayan bulgular.
6- Mesleki unvanlarımıza ve ifadelerimize tekrardan bir bakmakta fayda var. Mesela müfettiş kavramı bence geçmişte kaldı. Birim adları da yeniden değerlendirilse?.. Mesela "İç Denetim Değer Direktörlüğü" ya da "İç Denetim, Rehberlik ve Danışmanlık Müdürlüğü" gibi kulağa daha hoş gelen birim adları düşünülemez mi?
7- İç denetçilerin muhakkak farklı disiplinlere de odaklanmaları şart. Çağdaş yönetim teknikleri, inovasyon, çağdaş pazarlama, bilgi sistemleri ve insan kaynakları değerleri gibi disiplinlere muhakkak odaklanmalıyız. Aksi taktirde, muhasebe ve operasyon gibi klasik kontrol alanları arasına sıkışıp kalırız.
—————