
idea worker - fikir işçisi
KARANLIK ODA SENDROMU
28.09.2018 19:02"Karanlık Oda Sendromu" diye bir kavram uydurdum. Umarım ki daha önceden varolan bir kavram değildir. Özetleyeyim... İnsan, hayatında, okulunda, kariyerinde vs. kendini çaresiz hisseder ve daha azına razı olur ya... Mesela matematik sınavları berbattır ve D ile şartlı geçmeye razıdır. Hayır, gerekirse o dönem kal ve tatilde otur çalış ve daha sonra A ile geç! Yüksek kariyerli işini mi kaybettin? Direnme noktanı analiz et ve o noktaya gelmeden, seni mutsuz edecek işleri kabul etme. Örnekler çoğaltılabilir. Dibe razı olmaya alışırsan, korkarım ki yüzeye bir saha asla çıkamazsın.
Karanlık Oda nerden mi çıktı? Fırtınalı bir havada dışarıda kaldın ve gidecek yerin yok. Metruk bir ev gördün ve kapısını açtın. İçeride akrepler, örümcekler, cinler, hayaletler var ve zifiri karanlık... Dışarıda üşü ve ıslan, ama o karanlık odaya girme! Fırtına elbette dinecek ve güneş açacak... Bireysel direnme noktalarımız mevcutsa ve mücbir sebepler (hastalık, çaresizlik, yokluk vs.) yoksa, o karanlık odaya girme! Bireysel direnme noktalarımızı biraz açmaya ne dersiniz? Okul için düşünelim. Alttan ders alma seni ne kadar etkileyecek, yaz tatilinde ders çalışabilecek misin, okulunu bir an önce bitirmen gerekmekte midir? Elbette diploma notu çoğu durumda önemli değil, ama ya hayallerin büyükse ve hayallerine giden yolda engeller azsa?.. Mesela dünyada çok saygın olarak kabul edilen bir üniversite yüksek lisans yapma… Mesela Stanford veya Harvard sana yakınsa… İşte, bu üniversitelerde yüksek lisans yapabilmek için düşük notlara razı olmamalısın. Mücbir sebeplerin olamaz mı? Mesela acilen işe başlaman gerekmektedir; çünkü ailen senin maddi desteğinle doğrulabilecektir. Sorun yok! Mezun ol ve bulabildiğin en iyi işe hemen başla, ama hayallerini asla unutma. Gün gelecek ve hayallerine kavuşacaksın. Stanford veya Harvard hayalin gerçekleşmeyebilir, ama dünyanın en saygın üniversitelerinin uzaktan yüksek lisans seçenekleri mevcut. Kampüs sana gelemiyorsa, sen kampüsü sana getirirsin ve hayalinden kopmamış olursun.
Hiç mi canımız yanmayacak? Saçma hadiseler ve insanlar canımızı yakıyorsa… Zamansız ölümler veya amansız hastalıklar ruhumuzda derin yaralar açıyorsa… Arkadaşlarımız ya da yaşıtlarımız başarıdan başarıya koşuyorsa… Sen, yüreğin buruk şekilde, istemediğin bir hayatı yaşıyorsan… İşte, canın yanmayacak mı sanıyorsun? Hayır, acıdan yüreğir paramparça olacak ve gece yattığında hafakanlar uykunun amansız katili olacak ve hatta yürüyen cenazeye döneceksin… Bunları inkar edemem ve zatan inkar etmek insan fıtratını inkar etmektir. Boş teselliler de sana fayda sağlamayacak! E, o zaman ne yapacaksın? İstersen her şeyi boşlayabilirsin ve yürüyen bir cenazeye dönebilirsin. Ama şu dünyaya bir defa geldin ve hiçbir anın telafisi yok. Bugün dipteysen, yarın zirvede olmayacağını nereden biliyorsun? Boş teselli değil bu. Kimi insan 40 yaşında vefat eder ve hayatını dolu dolu yaşar. Ama sen 90 yıl yaşamayacağını ve bu 90 yılın kalan 60 yılını istediğince devam ettiremeyeceğini nereden biliyorsun? Dediğim olur ve kalan 60 yılını dolu dolu yaşarsan, 40 yaşında vefat eden kişi senden daha fazla mı şanslı? “Geç bunları! Palavraya ihtiyacım yok…” demek senin elinde, ama o zaman şu dört yeri ziyaret etmeni isteyebilir miyim? Mezarlıkları, hastaneleri, hapishaneleri ve çöplükleri… Mezar taşlarını oku ve nice genç ölümleri hazinle hayal et. Hastane odalarını dolduran çaresiz genç hastaların gözlerinin içine bak. Hapishaneleri ziyaret et ve bir anlık hatayla hayatını karartan ve masumların ahını alan zavallı yürüyen cenazeleri gör. Ya şehir çöplükleri… Nice tatlı meyve, lezzetli sebze, leziz et parçaları ve küstah eşyalar… Hangisi eski halinde?.. Hepsi kokuşmuş, benliğini kaybetmiş ve iğrenilir hale dönüşmüş. Dalında meyveye hadi sor ve kendisini çöplükte gördüğünü söyle… Bütün bu örnekler seni tatmin etmedi mi? Aynaya bak ve haykır… “Bu hayat benim ve onu kontrol etmek istiyorum!”. Kaderi kendine bir pranga olarak görme. Hayattaysan, emin ol ki vardır bir çare. Korkaklar karanlığa gömülmeye razıdır. Yaşıyorsan ve inatçıysan, korkak değilsin. Bu bile yeter çoğu şeye.
Hayatın boyunca çok sayıda karanlık oda sana sunulacak. Yol senin, yolculuk da… Şu dizeleri sana hediye edeyim.
Yolculuk mu var Abbas?
Hayır, verilmedi biletimiz
Öyleyse yürü be aslanım
Bak, orda iki yol var
İstersen dokun güneşlere
İstersen gömül karanlıklara
Yol da senin
Zaman da senin
Hayat da seni
İstersen çok güçlüsün
İstersen her şeyden çok aciz...
İstersen haykırış olursun şu alemde
İstersen boğulursun hicran denizinde
Meydan da senin
Seçim de senin
İstersen inatla durursun burada
İstersen bavulunu hazırlar ve gidersin
Kim engelleyebilir seni
Kim yoluna dikenler dökebilir
Kim yoluna özlemle bakar
Hangi çakallar aya karşı ulur
Hangi melekler diline dolar seni
İşte Yolcu,
Yol da senin
Şu kahrolası zaman da senin
Şu dünya da senin
Şu alem de senin...
İstersen, kainat senle anlam bulur
İstersen, anlamını yitirir varlık
İstersen, dize gelir sıra sıra dağlar
İstersen, haykırış olur sıra sıra dağlar
Varlığa anlam veren de sensin
Dağları dize getiren de sensin
İstersen, yokluk denizinde de boğulabilirsin
İstersen, kapa gözlerini ve unut...
Akıl da senin
İdrak da senin
İstersen, halife olursun
İstersen, inkarın sultanı
İstersen, konuşan akıl ol
İstersen, kaybol kalabalıklarda
İstersen, yoklukta varlığı bul
Yol senin
Yolcu da sensin
Azığından haber ver biraz
Yollarını keser mi karanlıklar?
Gidilecek yol da senin
Haykıracak dil de senin
Ağlayacak gözler de senin
Sızlayacak ruh da senin
Gülecek kalp de senin...
Yollar senin
Zaman senin
Hayat senin
İşte, yolcu yolunda gerek...
#sahibiniarayanyazılar
—————